Tuzla,
Nüfusu, 293.604(2023)
Tarihî süreç içerisinde Orta Anadolu’da görülen Neolitik yaşam
biçimi; muhtemelen Çanak Çömleksiz Neolitik (Yeni
Taş Çağı) Dönem’in sonlarına ve Çanak
Çömlekli Neolitik Dönem’in başlarına doğru İÖ, 7000-6000 yıllarında
Marmara Bölgesi’nde de görülmeye başlanmıştır. Bu dönemin özelliklerini
taşıyan arkeolojik verileri Fikirtepe (Fikirtepe,
Temeyne, Tuzla) Evresi’nde görmek mümkündür. Fikirtepe
Kültürü olarak adlandırılan ve o dönemde Tuzla Kalekapı yerleşim
yerinin de içinde yer aldığı bu kültür, İÖ, 6000 yılından itibaren
yaklaşık 1000 yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. 1
Kalekapı çevresinde
1958 yılında Tuzla İlkokulunun temellerinin kazılması sırasında rastlanılan
Neolitik Dönem’e ait arkeolojik bulgular vasıtasıyla Tuzla’nın bilinen en eski
tarihi ile ilgili bilgiler elde edilmiştir. 2
Aynı okulun bahçesinde 1965 yılında yapılan arkeolojik araştırmada
ise yine aynı döneme ait ağırşak ve çanak çömlek parçaları bulunmuştur.
El yapımı olan keramiklerin; yüzeyleri açkılı, kum ve mika katkılı,
içleri astarlı, koyu renkli, bazılarının ise deve tüyü renkte oldukları tespit
edilmiştir. Keramik parçaları birleştirildiği zaman geniş ağızlı, boyunlu,
boyunsuz, ağza doğru daralan, kenarlı, dudaklı ve düz dipli kaplar elde
edilmektedir.
Düz bir alan olan
Kalekapı’da mimarî bir tarza rastlanmadığı ve dal örgü biçiminde
kulübelerin barınak olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yerleşim yerinde
bulunan hayvan kemiklerine bakıldığı zaman Kalekapı sakinlerinin “karma
ekonomik” model olarak tanımlanan bir beslenme düzenleri vardır.
Yoğun olarak balıkçılık yaptıkları, kıyı kesimlerden midye topladıkları, yaban
sığırı avladıkları ve evcilleştirdikleri koyun ve keçilerin etlerini yedikleri;
ayrıca çevredeki yenilebilir yabani yemişlerden de yoğun olarak beslendikleri
anlaşılmaktadır.3
Tuzla’nın Bilinen İlk Sakinleri
Tuzla ve yöresinin ilk
yerleşenlerinin kimler olduklarını şu anda kesin olarak bilmemekle beraber İÖ,
1200-700 yılları arasında Firig kavmine
mensup Bebrikler olduğu
tahmin edilmektedir. Bu nedenle Marmara Denizi’nin kuzey kesimlerine Bebrikya deniyordu.
Kadıköy-Tuzla sahil hattı Bebriklerin yerleşim alanı içinde kalmakla beraber,
Bebrikler bu alanda siyasî bir birlik oluşturamadılar.4
Daha sonraki yıllarda
bölgeye gelen Kimmerler, Bebrikleri ortadan
kaldırdılar. Ancak Kimmerler de bölgede siyasî bir birlik oluşturamadılar.
Bebrikler gibi Trak kökenli bir kavim olan Bitinler,
muhtemelen İÖ, 650 yıllarında Avrupa’dan gelerek Kimmerleri bölgeden kovdukları
gibi Bebrikleri de egemenlikleri altına aldılar ve bölgede krallıklarını
kurdular.5 Bitinler
İÖ, 546-545 tarihinden itibaren 200 yılı aşkın bir süre Perslerin egemenliği
altında kaldılar. Perslerin, Büyük İskender’e
yenilmesi sonucunda Zipotes,
Bitinleri tekrar bağımsızlığına kavuşturdu ve kendisi Kral unvanını
aldı. Böylece ilk olarak bölgede siyasî birlik oluşturuldu. (İÖ, 297)6
Akritas-Tuzla
Osmanlı Devleti Dönemi
öncesinde Tuzla Burnu’na Akritas deniyordu.
İlk Çağ yazarlarından Menippos, Artemidoros ve Ptolemeos; burun
anlamına geldiği için Akritas’ın, sadece Tuzla Burnu’na verilen bir ad
olduğunu belirtmişlerdir.7 Jules
Pargoire ise Akritas’ın sadece Tuzla Yarımadası’nın en uç
noktası değil, Tuzla Yarımadası’nın tamamına dendiğini sağlam delillerle ortaya
koymuştur.8
Adı geçen bölgede,
kuruluş tarihini tam olarak bilemediğimiz, ancak VI. yy’da, bugünkü Tuzla’nın
yerinde Akritas adında bir köyün varlığı
bilinmektedir.9
XVIII. yy’la kadar bu
adla anılan köy, Osmanlı Devleti yönetimine geçtikten sonra Niğde, Yiğitli ve Tuzla adlarıyla
anılmıştır.10 Günümüzde ise Tuzla adı
kullanılmaktadır.
Roma ve Bizanslılar Dönemi
Bitinya Kralı IV.
Nikomedes’in vasiyeti üzerine Bitinya’nın Roma’ya bırakılması
üzerine Tuzla ve yöresi İÖ,74 yılından itibaren artık Roma topraklarının bir
parçasıydı. Roma’nın 395 yılında Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasından
sonra Tuzla ve yöresi yaklaşık on bir asır Doğu Roma’nın egemenliğinde kaldı.
Daha sonraları Doğu
Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu olarak
adlandırıldı. Hristiyanlığın Anadolu’da yayılmasının ardından Tuzla’da,
Bizanslılar Dönemi’nde Andreas, Hagios Tryphon, Theotokos,
Hagios Demetrias manastırları; Değirmenaltı Kilisesi, Hagia
Glikeria, Hagios Taksiarhis, Hagios Theodoros……kiliseleri adlarında çok
sayıda dinî yapı yapılmıştır. Bu yapılardan sadece İncir Adası’ndaki (Bugünkü
adıyla Koçun Adası) Glikeria Kilisesi’nin bazı bölümleri koruna
bilmiştir.11 Bir de Bizanslılardan
günümüze kalan Manastır mevkiinde Hagios
Demetrios su kuyusu bulunmaktadır.
Narteks ve naosa açılan kapı (Glykeria Kilisesi, Bizanslılar Dönemi)
Tuzla’nın
Türk Egemenliğine Geçişi
Tuzla’nın,
Türklerin egemenliğine ilk olarak geçişi Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman
Şah ile Bizans İmparatoru Alexios Komnenos arasında
1081 yılında yapılan Dragos Suyu Anlaşması ile
gerçekleşmiştir. Bu anlaşmayla Tuzla ve yöresi Anadolu Selçuklu Devleti’ne
bırakıldı. Kısa bir süre sonra Bizanslıların eline geçen Tuzla ve yöresi, 1329
yılında Orhan Bey zamanında yapılan Pelekanon
Savaşı sonucunda tekrar Osmanlı Devleti yönetimine geçti. 399
yılında Bizans İmparatoru Manuel, İzmit’e
kadar olan yerleri Osmanlılardan geri alınca Tuzla bir daha Bizanslıların
egemenliğine girdi.12 Ondan sonraki yıllarda
birkaç kere Osmanlılarla Bizanslılar arasında el değiştiren Tuzla,1453 yılında
İstanbul’un alınışından sonra sürekli olarak Osmanlı yönetiminde kaldı.13 Geliri; Çelebi Mehmet Dönemi’nde yapılan Bursa’daki Yeşil Külliye’ye
vakfedilen Tuzla14, Cumhuriyet Dönemi’ne
kadar bu vakfa bağlı vakıf köyü olarak varlığını sürdürdü.
Tuzla; Bizanslılar
Dönemi’nde Hristiyan Rumların, Osmanlılar Dönemi’nde ise Hristiyanlarla
birlikte az sayıda Müslümanların yaşadığı bir köydü. 1845 yılında Benanin, Aya
İstrait, Aya Yani, Aya
Todari, Aya Dimitri adında
beş mahallede 234 hane Rum; buna karşılık bir mahallede 37 hane Müslüman
yaşıyordu. Bu durum 30 Ocak 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında
imzalanan “Nüfus
Mübadelesi Anlaşması”na kadar
sürdü. Bu anlaşma gereğince Tuzla’daki Rum nüfus Yunanistan’a, Yunanistan’ın
çeşitli yörelerinde yaşayan Türklerin bir bölümü ise Tuzla’ya yerleştirildi. Bu
tarihten itibaren Tuzla’da sadece Türkler ikamet etmeye başladılar.
Su sarnıcının giriş kapısı(Glykeria Kilisesi, Bizanslılar Dönemi)
Hagios Demetrios Su Kuyusu (Bizanslıla Dönemi)
Tuzla’nın Nüfusu
Tarihî süreç
içerisinde konjonktürel duruma göre Tuzla’nın nüfusu sürekli değişim
göstermiştir. 1530’da 587; 1747’de 1025;
1764’te 112515; 1840’ta 98516; 1845’te 135517; 1912’de 650 18 tahmini nüfusu bulunmaktaydı. 1923 yılında Yunanistan ile
yapılan nüfus mübadelesi sonucunda muhtemelen Tuzla’nın nüfusu 1200’e
yükselmiştir. 1935 yılına gelindiği zaman 2414 nüfusu bulunan
Tuzla, 2011yılında 103.939 erkek, 93.291 kadın
olmak üzere toplam 197.230 nüfusa
ulaşmıştır. 19
Atatürk’ün Tuzla’ya Gelişi (6 Ağustos 1929)
Tuzla’nın İdarî Statüsünde Yapılan
Değişmeler
Gerek Osmanlılar ve
Cumhuriyet Dönemi’nde günün şartlarına göre Tuzla’nın idarî statüsünde zaman
zaman değişikliklere gidildi:
1530 yılında
Anadolu Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze kazasına20; 1533 yılında
Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları ) Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze
Kazasına; XII.yy’da Üsküdar kazası, Gebze bucağına; 1711 yılından itibaren
yaklaşık yirmi yıl Adalar bucağına; 1743’te tekrar Gebze bucağına bağlanmış ve
bu statü 1831 yılına kadar devam etmiştir.21 1849 yılında ise
Kastamonu Eyaleti, Kocaeli Sancağı, Gebze kazasına; 1856-1867 yıllarında
Hüdavendigâr (Bursa) Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze bucağına;22 1867 yılında İstanbul vilâyeti, Kartal kazasına, 1923’te
ise Kartal ile birlikte Üsküdar vilâyetine bağlanmıştır.23
Cumhuriyet
Dönemi’nde ise 1926 yılında Üsküdar’ın ilçe yapılıp İstanbul’a bağlanması
üzerine Tuzla tekrar Kocaeli vilayeti Gebze bucağına bağlandı. 1936 yılında
müstakil belediye oldu. 20. 01. 1954 tarihinde ise Kartal’a tâbi bir belde
konumuna getirildi.24 19507 sayılı Resmî
Gazete’de yayınlanan 04.07.1987 gün ve 3392 sayılı Kanun ile Pendik, Kartal’dan
ayrılarak ilçe yapılınca Tuzla da Pendik’e bağlandı. Tuzla, 03 Haziran 1992 gün
ve 21247 sayılı Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 27 Mayıs
1991 gün ve 3806 sayılı Kararı ile Pendik ilçesinden ayrılarak müstakil ilçe
yapıldı. 2012 yılı itibariyle Tuzla’nın Aydınlı, Aydıntepe, Cami, Evliya
Çelebi, İçmeler, İstasyon, Mimar Sinan, Postane, Şifa, Yayla, Anadolu, Fatih,
Merkez, Mescit, Fırat, Orta Mahalle ve Tepeören olmak üzere on yedi mahallesi
bulunmaktadır.
Aydınlı,
Orhanlı ve Tepeören Köyleri
Şu anda
Tuzla’nın sınırları içinde olan ve ne zaman kurulduklarını kesin olarak
bilmediğimiz; ancak tahrirlerde kayıtlı bulunan Aydınlı, Orhanlı ve Tepeören köylerinin
idarî statüleri ve nüfus durumları 438 no’lu ve 1530 tarihli tahrirde şöyle
belirtilmiştir:
Gebze’ye bağlı olan
Aydınlı’da 190, Üsküdar’a bağlı olan Orhanlı’da 162, Yoros’a (Beykoz) bağlı
olan Tepeören’de ise 167 tahmini nüfus bulunmaktaydı.25 I. Sultan Ahmet Dönemi’nde (1603-1617) Aydınlı’da 215,
Orhanlı’a 145, Tepeören’de 88 tahmini nüfusun yaşadığı görülmektedir. Bu
dönemde Aydınlı ve Orhanlı’nın Gebze’ye, Tepeören ise önceden olduğu gibi
Yoros’a bağlıydı. Cumhuriyet Dönemi’nde ise sırasıyla Kartal’a, Pendik’e ve son
olarak da Tuzla’ya bağlanan bu köyler, şu anda Tuzla’nın altı mahallesini
oluşturmaktadırlar.
Tuzla’daki Osmanlı Eserleri
Tuzla, Cumhuriyet
Dönemi’nde hızlı bir yapılaşmaya sahne olduğu için tarihî eserlerin çoğu
ortadan kalkmıştır. Osmanlı Devleti Dönemi’nden günümüze I.
Ahmet Camii, Nişancı Mehmet Paşa Camii, Davut
Ağa Çeşmesi, Saadet Hanım Çeşmeleri, Sahil
Çeşmesi ve Has Ekmek Fırını günümüze
ulaşmıştır. Bakımsız ve harap bir hâlde bulunan çeşmeler, Tuzla Belediye
Başkanlığı’nın girişimleriyle restore edilmiş ve çeşmelere su bağlanmıştır. Bu
eserlerin dışında Osmanlı Devleti Dönemi’nden kalan ve günümüze ulaşan
Aydınlı Mahallesi’ndeki Aydınlı Mektebi, diğer
adıyla Taş
Mekteb (Yapılış tarihi:1303) ve 1913 yılında yapımına başlanan
ve 1917 yılında hizmete giren bir başka ilkokul bulunmaktadır.
Nişancı Mehmet Paşa Camii
9 Zilhicce 1125 (16 Ocak 1714) tarihinde camide ibadet yapılmaya
başlanmıştır. 26 Cami inşaatının o sırada tam olarak bitirilemediği
anlaşılmaktadır.Yapılan bağışlarla 4 Şaban 1311 (10 Şubat 1894) tarihinde
cami inşaatı tamamlanmış ve merasimle ibadete açılmıştır.27
Nişancı Mehmet Paşa Camisi Kitabesi
Kitabenin okunuşu
“Bu
cami’i şerifi Nişancı Mehmed Paşa
Mukaddema eğerçi etmiş asân inşâ
Sonra mürûr-i ezmân hükm-i kazây-ı devran
Her şey gibi temelden etmiş idi mahf u ifna
Aydınlı halkı kalmışdı hayfâ bî ser u pâ
Yok ma’bed-i şerifimizde ibadet Hakk’a
Vakta bu tarz-ı nevle hakkı yapıldı cami’i
Tarih-i cevherinin etdi melekler inbâ
Bu ma’bed-i şerifle köyde etdi ihya
Sultan Hamid Gazi kılub yeniden bina”
Has
Ekmek Fırını
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Tuzla İçmeleri
Evliya Çelebi, Kuzey Marmara sahillerini gezerken Bizanslılar zamanında da
bilinen bugünkü tabirle İçmeler olarak
adlandırılan tuzlu sudan bahseder. Evliya Çelebi, o
günün şartlarında insan-çevre ilişkilerini,
kendine has üslubuyla
anlatmaktadır. Tuzla İçmeleri hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Müshil özelliği taşıyan İçme suyu:
Her sene Temmuz ayında yani kiraz mevsiminde, bütün İstanbul’dan
ve diğer bölgelerden binlerce insan gelip burada toplanırlar. Çadırlarını
kurduktan sonra saz söz meclisleri tertip ederler, eğlenirler ve içerler.
Böylece kırk gün kırk gece deniz kıyısında top, tüfenk ve fişenk şenlikleri ve
eğlenceleri olur ki dillerle söylemek ve sözlerle anlatmak mümkün değildir.
Dert sahibi olup da hasta edici ve sağlığı bozucu rahatsızlıklara
yakalanmış olanlar, burada üç gün üç gece bu İçme suyundan içince
Allahu Taala’nın emriyle ve izniyle kusmaya başlayıp sarı sarı
ve yeşil
safra, sevda (kara safra), balgam ve diğer usareler çıkarır ki
pis ve kötü
kokusundan dolayı insan ölüm mertebesine varır. Bazı insanların
da alt tarafından safra, sevda, usareler, kara balgam, namazbur (abdestbozan),
okran ve sıranca isimli çeşitli hastalıkların sebebi olan şeyler çıkar ki,
insan yeniden hayat bulur. Bazı insanlardan, benzetmek gibi olmasın, tespih
gibi dizilmiş çıkınca şeyler çıkıp kırkar ellişer boğum bağırsak gibi çıkılar
çıkar,
Tuzla İçmeleri (2013)
bunları çalılara sererler, gelip gidenler bakıp seyrederler.
Acep hikmettir ki bazı çıkıları [242b] yarınca içinden nice yüz siyah başlı
kurtlar ve kelebek gibi rahatsız edici haşeratlar çıkar. Bu içme suyu bir
yalçın kayadan kanayıp çıkar. Berrak ve yumuşak sudur, ancak biraz acıdır.)
İçme suyunun nasıl içilmesi gerektiği:
Öncelikle üç gün asla tuzlu ve canlı kısmı yiyecekler
(hayvansal gıda) yemeyip perhiz edilmelidir. Dördüncü günün sabahı ve akşamında
birer fincan su içilmelidir. Ancak, kişi kendini sıcak tutmalıdır. Üç gün bu
hâl ile vücudunu haberdar edip muğlab içmiş gibi olur.Bundan sonra üç gün dahi
üç sefer daha bu sudan içilmeli ve tuzsuz piliç muslukası suyu içilmelidir.Tam
on beş gün amel ettikten, alttan ve üstten faydaları görüldükten sonra limon
sulu ekşi çorba içilecek amelini kesmesi gerekir. Bundan sonra nice faydaları
görülür. Buradan gemilere binerek karşı tarafta bulunan Yalova ılıcalarına
gidip orada hamamlara girince bütün halk sıhhat bulup beyaz inci tanesi gibi
düzgün uzuv sahibi olurlar. Gerçekten iyi özellikleri olan içme suyudur. Bu
yerlerde yedi gün zevk ettikten sonra yine gemilerebinerek, yine kürek çekerek
yarım saatte…28
1. DÜNDEN BUGÜNE TUZLA’DA EĞİTİM
Osmanlı Devleti
yönetimine girmeden önce Tuzla’da eğitim ve
öğretim ile ilgili
faaliyetlerin yapılıp yapılmadığı konusunda şu anda
bir bilgimiz
bulunmamaktadır. Belki o günün şartlarında o günlere has
bazı eğitici
faaliyetlerin yapılmış olması düşünülebilir. Bir Hristiyan köyü olan Tuzla,
Osmanlı Devleti yönetimine geçtikten sonra bu etnik yapısını uzun yıllar devam
ettirdi. 1530’lu yıllardan itibaren Tuzla’da az da olsa Müslüman Türkler de
ikamet etmeye başladılar. 1530 yılında 111 hane olan Tuzla’da sadece 3 hane Müslüman
yaşıyordu. 1845 yılına gelindiğinde 234 hane Hristiyan, 37 hane Müslüman ikamet
ediyordu.29 1530’dan 1845
yılına
kadar geçen süre
içinde Tuzla’da dinî eğitim veren bir mahalle mektebinin
varlığından söz
edebiliriz. Çünkü Osmanlı Devleti Döneminde
Müslümanların yaşadığı
yerlerde dinî eğitim veren mahalle mektepleri
bulunmaktaydı. 1858
yılında böyle bir mektebin varlığını Tuzla’da görev
yapan cami imamının,
hatiplik ve öğrenci okutmadaki yetersizliğini,
Gebze halkının verdiği
23 Kasım 1858 tarihli şikayet dilekçesinden
anlıyoruz. Söz konusu
dilekçede şu ifadelere yer verilmiş:
“Evkaf-ı Hümayun Nezareti Celilesine (Vakıflar Vekilliği Yüce
Makamına)
Gebze ilçesine bağlı Tuzla köyündeki cami ve okulun imam hatiplik
ve hocalık görevlerini yürüten Mustafa Efendi’nin bu hizmetlere layık
ve ehil olmadığı iddia edilmiştir. Bundan bahsedilerek bu
görevlerin
ulemadan Trabzonlu diğer Mustafa Efendi’ye verilmesi için anılan ilçe
halkından isimleri belli kimselerin sundukları birtakım
ifadeleri içeren
dilekçe ile birkaç kişinin imzaladığı evrak yüce görüşlerinize
sunulmak
üzere ilişikte gönderilmiştir.
Dilekçenin içeriğine göre gerekenin yapılması yüce himmetlerinize
bağlıdır.”30
Bu dilekçeden
anlaşılacağı üzere 23 Kasım 1858 tarihinde Aydınlı
köyünde 4-7
yaşlarındaki çocuklara dinî eğitim veren bir “mahalle
mektebi” bulunmaktaydı. Bu tür eğitimin verildiği ve üzerindeki kitabede
“Aydınlı Mektebi 1303” ifadeleri yer alan; ayrıca o günlerdeki
adı
ile “Taş
Mektep” diye adlandırılan bir bina Aydınlı Mahallesi Başkomutan
Caddesi üzerinde hâlâ
ayakta durmaktadır. (Resim 1-A / B)
1890’lı yıllara
gelindiğinde Tuzla’da bir Rum mektebinin bulunduğuve bu mektebin depremden
yıkıldığı, ayrıca yeniden yaptırılması
için 1894 yılında
yardım bileti bastırılıp satıldığı bilinmektedir.31 Yine
Aya İstrati Rum mahallesinde Rumlara ait iptidai mektebin (ilkokul)
yapılması için yardım
toplanmasına,32 yine Rumlara ait
kız ve erkek
çocuklar için
ilkokulun yeniden yapılmasına33 ve ayrıca, görme
özürlü
Rum erkekler için
ilkokulun inşasına yeniden izin verilmiştir.34
Yine 19 Şubat 1907
tarihli yazıda Tuzla’da yaşayan 300 hane Rum’un vakıf arazisi üstüne okul yapma
istekleri ilgili bakanlıklara bilgi verildikten sonra Padişah’a sunulmuştur. Adı
geçen yazıda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Devletli Efendim Hazretleri,
Adliye ve Mezahip Nezareti’nin Şura-yı Devlet’e (Danıştay) havale
olunan tezkiresi üzerine Mülkiye Dairesi’nden düzenlenip ekte arz
ve takdim edilen tutanakta;Tuzla Köyü’nde erkek ve kız
çocuklarına ait Rum Okulu’nun yeniden inşasına ruhsat verilmesi için Rum
Patrikliği’nden talepte bulunulduğu;bu okulun arsasından yol için bırakılan
kısmından geri kalan dört yüz üç zira’ (Yaklaşık 302 m2) yerin yüz kırk yedi
zira’ yirmi parmağı (Yaklaşık 111 m2) boş bırakılarak arta kalan iki yüz elli
beş zira’ dört parmak (Yaklaşık 191 m2) yere temelleri hariç olmak ve Rum erkek
ve kız çocuklarına ait olmak üzere on iki metre yirmi beş santim uzunluğunda
on bir metre doksan yedi santim eninde ve dört buçuk metre
yüksekliğinde
yeniden kâgir (yığma) bir okul inşa edileceği; sarf edilmesi
gereken
yirmi altı bin yedi yüz kuruşun kilisenin nakit varlığından
karşılanacaktır.
Adı geçen köyde üç yüz haneden fazla Rum olup başka da okul
bulunmadığı ve inşasında bir sakınca olmadığının bizzat yerinden bildirilmesi
üzerine anlaşılmaktadır.Cennet mekân Sultan Yıldırım Bayezit Han Vakfı’na bağlı
arazide bulunan okul yeri için kıymetine oranla binde on kuruş hesabıyla zemin
mukataası (vergisi) belirlenmiştir. Okul inşaatının bitmesiyle açılış zamanında
Maarif Nizamnamesinin yüz yirmi dokuzuncu maddesiyle İstanbul ve bağlı bölgeler
Rum Patrikhanesi hakkındaki son kararın hükümlerine uyulmak üzere gerekli
kayıtlar konularak ruhsat verilmesi için emir çıkartılması hususunun Divan-ı
Hümayun Kalemi’ne havalesi, Adliye ve Mezahip Nezareti (Bakanlığı) ile Evkaf ve
Maarif (Milli Eğitim) Nezaretlerine de bilgi verilmesi, gerekli görülmüş
olmakla bu konuda Yüce Hilafet Makamı’nın iradesi ne şekilde olur ise o irade-i
seniyyenin yüce manasına uygun hareket edileceği arz olunur.”35
6 Muharrem 1325 / 6 Şubat 1322 (19 Şubat 1907)
Geç kalınmakla beraber
Tuzla’da Müslümanlar için de bir okulun
açılması için köy
ihtiyar heyeti tarafından 27 Haziran 1907 tarihinde
gerekli müracaat
yapılmış ve Tuzlalıların bu isteği “çok acele” kaydıyla
Padişah’a iletilmiştir:
“Çok aceledir!
Her tarafa saadet dağıtan başkentin, yakınında bulunan Tuzla’da
yüz elli hane İslam ve bir o kadar da Hristiyan tebaanız
oturmaktadır.
Hristiyan cemaatlerin muntazam okulları olduğu hâlde İslam
tebaanızın
evlat ve çocukları için henüz bir okul açılmamıştır. Köy
halkının fakir hâlleri sebebiyle kendileri öğretmen ücretini toplayıp tedarik
etmekten acizdirler. Bu sebeple farz olan dinî bilgileri dahi öğrenemedikleri
köy ihtiyar heyeti tarafından yazılı olarak bildirilmiştir. Hristiyanlara karşı
Müslümanları nurlu bilgilerden uzaklaşmış, temiz kalplerini kırılmış bırakmak,
bütün cihanı kaplayan büyüklüğünüz, iyiliğiniz ve merhametinizin yanında hatıra
bile getirilir şeyler olmadığını bilmekle beraber durumu yüce makamınıza arz
ederim. Bu konuda emir ve ferman yüce padişahımızındır.”36
Kulları
Nazif S üruri
Mektebi kitabesi.
Eğitim ile ilgili
olarak 13 Eylül 1913 tarihinde Aydınlı köyünde ilkokul düzeyinde eğitim
verilmeye başlanmıştır. Yapılan bir başka faaliyet ise 17 Eylül 1913
tarihinde aynı köyde“Ali Rıza Mektebi” adında başka bir
ilkokulun yapımına başlanmış olmasıdır.37
Kurtuluş savaşı
yıllarında Tuzla’da eğitim ve öğretimin sürdürüldüğüne dair herhangi bir kayda
rastlayamadım. Ancak, günün şartlarından kaynaklanan durumlardan dolayı
aralıklarla eğitim ve öğretime bazen ara verilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Cumhuriyet Döneminde
I. Ahmet Camii’nin deniz tarafında sahile yakın bir binada ilkokul seviyesinde
eğitim ve öğretim yapıldığı bilinmektedir.38 Mevcut binanın
kullanışsız olması ve ihtiyaca cevap verememesi nedeniyle 1953 yılında yeni bir
okulun yapımına başlanmış ve 1954 yılında tamamlanarak yeni bina “Merkez
İlkokulu” adı altında hizmete girmiştir. Aynı binada 1959 yılından
itibaren hem ilkokul ve hem de ortaokul seviyesinde eğitim ve öğretim verilmeye
başlandı. Ortaokul, 1965-1966 öğretim yılında ilkokuldan ayrılarak yeni hizmet
binasına taşındı. 1976 yılından itibaren ise Tuzla Lisesi adı
altında ortaokul ve lise düzeyinde eğitim verildi. 1992 yılından sonra ise
sadece lise düzeyinde eğitime devam edildi. Cumhuriyet Döneminde Tuzla’nın
dışarıdan sürekli nüfus almasına paralel olarak okullaşma oranı da artış
göstermiştir. 1992 yılında Tuzla, Pendik’ten ayrılarak ilçe olmuş ve ilçede
İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü kurulmuştur. 2013 yılı itibariyle İlçe Millî Eğitim
Müdürlüğü bünyesinde 23 anaokulunda, 22 ilkokulda, 21 ortaokulda, 16 lisede
öğretim yapılmaktadır.39 Ayrıca ilçede üç
üniversite ve İTÜ’ye bağlı bir de fakülte bulunmaktadır.
KAYNAKLAR
1. Mehmet
Özdoğan-Nezih Başgelen, Anadolu Uygarlığının Doğuşu ve
Avrupa’ya Yayılımı, İstanbul 2007, c. 1, s. 401; Mehmet Özdoğan, Tarihöncesinden
Demir Çağına Anadolu’nun Arkeoloji Atlası, İstanbul
2011, s. 92.
2. Nezih Fıratlı, İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, No: 8, İstanbul 1958, s. 30-31.
3. Mehmet Özdoğan,
age, s. 92; Şevket Aziz Kansu, Yarımburgaz Mağarası’nda Türk Tarih
Kurumu Adına Yapılan Prehistorya Araştırmaları ve Tuzla Kalkolitiğinde Yeni
Gözlemler, VII. Türk Tarih Kongresi,
Ankara 1972, c. 1, s. 31-32.
4. E.Bosch, Bitinya
Tetkikleri (Çev: S. Altan) , Belleten, c. X, Ankara 1946, s.
42.
5. Herodotos, Herodot
Tarihi (Çev: Mümtekin Öktem), İstanbul 1983, VII, 75, s. 359;
Şemseddin Günaltay, Yakın Şark IV, Perslerden Romalılara
Kadar, Ankara 1987, s. 81.
6. Arif Müfid Mansel, Ege
ve Yunan Tarihi, Ankara 1984, s. 472.
7. Semavi Eyice, Tuzla’nın
Değirmenaltı Mevkiinde Bir Bizans Kalıntısı, Sanat Tarihi Yıllığı,
İstanbul 1973, c. 5, s. 29
8. Cihat Soyhan, Tuzla
Yarımadasındaki Adaların Bizans Yapıları, Sanat Tarihi
Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1995-1996, Sayı: 13, s. 25
9. Doğan
Kuban’ın, “Akritas’ta bilinen en eski dinî yapının VI. yüzyılda yapıldığı
tahmin edilen Ayios Trifon olduğu” ifadesi o tarihte
burada bir köyün varlığına işaret etmektedir. (Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, Akritas mad. C. 1, s. 160)
10. BOA, 438 no’lu,
1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, s.
791; Atik
Şikâyet Defteri, No: 750, s. 279/ No: 75, s. 321, Hüküm: 2; İstanbul
Ahkâm Defteri, No: 6, s. 10, Hüküm: 29; Kepeci Tasnifi Defterleri,
No: 2835, s. 21, Hüküm: 1.
11. Semavi Eyice, agm,
s. 28.
12. İsmail Hami
Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul
1971, c. 1, s. 119.
13. Ahmed Aşıkî
(Aşıkpaşazade), Tevarih-i Âli Osman, İstanbul 1332(1914),
s. 93-94.
14. age, s. 94; Mehmed
Hemdemî Çelebi, Solakzade Tarihi (Haz: Vahid Çubuk),
s. 181-182.
15. BOA, 438 no’lu,
1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, s.
791; Gülfettin Çelik, age, s. 124.
16. BOA, 1840
tarih ve 578 numaralı Nüfus Defteri.
17. Gülfettin Çelik,
age, s.124.
18. Georgios Nakracas, Anadolu
ve Rum Göçmenlerinin Kökeni, (Çev: İbram Onsunoğlu), İstanbul 2005,
s. 150.
19. www.tuik.gov.tr.
20. 1530 tarihli 438
no’lu, Muhasebe-i
Vilâyet-i Anadolu Defteri, s. 766-767.
21. Gülfettin Çelik, 16-19.yy.
Gebze (Sosyo Ekonomik Bir İnceleme),
Gebze 2003, s. 12-13.
22. Tuncer Baykara, Anadolu’nun
Tarihî Coğrafyasına Giriş, Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Ankara
2000, s.222.
23. Tuncer Baykara, age,
s. 130.
24. BOA, Sayı: 26558,
Fon kodu: 30.11.2.0, Yer No: 243.1.4
25. 1530 tarihli 438
no’lu agd, s. 766, 767, 791.
26. BOA, Fon kodu:
C.EV, Dosya no: 556, Gömlek no: 28089.
27. BOA, Fon kodu:
Y.MTV, Dosya no: 90, Gömlek no: 20
28. Evliya Çelebi b.
Derviş Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Haz: Zekeriya Kurşun-Seyit
Ali Karaman-Yücel Dağlı), İstanbul 1999, c.2, s.38-39. (Sadeleştirme: Yücel
Dağlı-Seyit Ali Kahraman)
29. Gülfettin Çelik,
age, s.118.
30. BOA, Fon kodu:
A.MKT.NZD, Dosya no: 269, Gömlek no: 55.
31. BOA, Fon kodu:
MF.MKT, Dosya no: 243, Gömlek no: 13.
32. BOA, Fon kodu:
BEO, Dosya no: 867, Gömlek no: 65018.
33. BOA, Fon kodu:
İ..AZN. Dosya no: 70, Gömlek no: 1325/M-21; Fon kodu: MF.MKT,Dosya no: 994,
Gömlek no: 1.
34. BOA, Fon kodu: ŞD,
Dosya no: 2757, Gömlek no: 26
35. BOA, İrade Adliye
ve Mezahib, 1325 H, Dosya no: 25, Gömlek no: 21
36. BOA, Fon kodu:
Y.PRK.AZJ, Dosya no: 52, Gömlek no: 58
37. BOA, Fon kodu:
MF.MKT, Dosya no: 269, Gömlek no: 69.
38. 16. 07. 2010 Cuma
günü Ramazan Eser ile yapılan söyleşi.
39. http://tuzla.meb.gov.tr/www/resmi-liseler/icerik/60