Konya:
Nufusu 2.277.017 ' dir. (2021 yılı)
Bir şehrin kendi kendini yönetmesi demek olan belediye; büyüyerek zenginleşip şehirleşen yerleşimlerde oluşan bir teşkilattır. Kelime olarak Arapça “belde” ve “bilâd” kelimeleriyle bağlantılı olan kelime Tanzimat Döneminde kullanılmaya başlamıştır.
Müslüman beldelerde belediyenin temeli “hisbe” teşkilatıdır. Hisbe; dinî emirler uyarınca gerçekleştirilen genel ahlakı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini ve özellikle bununla görevli müesseseyi ifade eder. Bu işle görevli memura da muhtesip denir. Hisbe, şeri bir müessesedir ve İslam şehrinde haram olanın işlenmesinin amme otoritesi tarafından önlenmesini emreder. Muhtesibin üç ana görevi vardır. Bunlar; dinî, iktisadi ve adlidir. Hz. Peygamber zamanından beri varlığı bilinen hisbe yani ihtisap işi, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında tam teşkilatlı bir müessese hâline gelmiştir. Bu teşkilat Emevi, Abbasi ve Selçuklular dönemlerinde de devam etmiştir.
Selçuklu Döneminde Nizamülmülk, her şehir ve kasabaya bir muhtesebin tayin edilmesi gerektiğini söylemiştir. Eğer bir yerde ihtisap işleri nizamını kaybeder, ticaret ve ölçüler murakabesiz kalır, şeriat işleri bozulur ve fısk aşikâre vuku bulursa, oraya derhal heybetinden halkın ve ileri gelenlerin korkacağı hassa emirlerinden birini göndermesini sultana tavsiye etmiştir.
Konya’da ihtisap teşkilatı hakkında Selçuklular zamanında yazılmış olan Takrîrü’l-menâsıb (devlet makamlarına tayinler) adlı eserde bir ihtisap menşuru (belgesi) vardır. Bu belgede Sadr-ı kebir divanülhisbe hâkimi ve muhtesipler meliki Necmeddin Ebu Bekir’in Darülmülk Konya ihtisap işleri başına tayin edildiğine dair bilgilere yer verilmektedir. Fiyatların tespitinde pazarlarda men etme yetkisiyle miskal ve dirhemlerin ölçü ve ayarlarını muhafazada tam bir gayret ve itina göstermesi, alış-veriş esnasında maiyetinde bulunan kimselerin satıcı ve müşterilerin durumlarına bakarak adaletsizliğe meydan vermemesi, esnafın hakkına riayet etmesi ve yeni kaideler koymaktan sakınarak pazarlara emin tellallar koyması, kefaletsiz işe müsaade etmemesi, suçlulara suçu nispetinde ceza vermesi ve bütün ihtisap şartlarına riayet etmesi şeklinde bu mansıp sahibinin vazifeleri sayıldıktan sonra onun, eski muhtesiplerin ihtisap resmi olarak tasarruf ettikleri iradı alması bildirilmekte ve emir, naip ve Konya pazarları halkının Necmeddin Ebu Bekir’in muhtesip ve pazarların hâkimi olarak tanımaları ve tevki-i hümayuna itimat etmeleri buyrulmaktadır.
II. Kılıçaslan zamanında Konya’da sultana mensup Konyalı Fahreddin Yunus bin Hasan isminde dükkân sahibi bir muhtesip ile Malatyalı Ebu Bekir bin Hasan isminde diğer bir muhtesibin mevcudiyeti kayıtlarda geçmektedir. Karatay Vakfiyesi’nde, ordu muhtesibi (Muhtesibu’l-asâkir) olarak adı geçen Ebu Sait bin İlyas namında bir kimsenin mevcudiyeti, bu memuriyet ve vazifenin askerî teşkilat içerisinde de bulunduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Muhtesiplere diğer devlet memurları gibi maişet tahsis edilmeyip esnaf ve pazarlarda muayyen bir ihtisap resmi verilmekteydi.
Müslümanların hâkim olduğu şehirlerde adli merciin kadılara yüklenmesi en gelişmiş örneğiyle bir kurulu nizam olarak Osmanlı Devrine aittir. Osmanlı şehrinin yönetimi ve yargı görevi ilmiye sınıfından olan kadılara bırakılmıştı. Kadı sadece şehrin değil, civarındaki köylerle nahiyelerin de mülki amiri ve yargıcı idi ve buna “Kaza dairesi” denirdi. Merkez bürokrasisinin üyesi olan kadı belirli bir süre için tayin edildiği bu bölgede yargının, kolluk işlerinin, mali görevlerin ve şehir yönetiminin sorumlusuydu. Klasik Osmanlı Döneminde şehir yönetiminde beledî, mülki ve adli görev aynı elde toplanmıştı. Kadı güvenlik amiri ve vakıfların deneticisiydi. Kadının bu görevleri yerine getirmesi için kendisine yardımcı olan bazı başka görevliler, kurumlar ve gruplar vardı. Subaşı, böcekbaşı, çöplük subaşısı, mimarbaşı gibi Yeniçeri Ocağı mensubu subaylar ve görevliler, genel güvenlikten temizlik ve imar düzeninin sağlanmasına kadar çeşitli alanlardaki kolluk görevini yerine getirmekteydiler. Yine kadının, büyük merkezlerin değişik semtlerinde bulunan “ayak naibi” denen vekilleri onun adına narhın uygulanmasını kontrol etmek, bölgelerindeki davalara bakmak ve esnafı teftiş etmekle görevliydiler. Osmanlı taşra idaresinde genellikle büyük memurların personeli onların özel hizmetlileridir.
Yavuz Sultan Selim döneminde çıkan Karaman eyaleti kanunları içinde yer alan “Kanun-ı İhtisâb-ı Şehr ve Kazâ-i Konya” adlı kanunnamede muhtesibin görevleri şu şekilde sıralanmaktadır:
“Muhtesib, narh-ı ma’rûfdan noksan üzere satduğı ehl-i hazarı kâdî ma’rifetiyle ta’yir edüb kanun-ı mukarrer üzere cerimesin alur; ziyâde nesne alamaz.”
“Ve muhtesib, me’kûlât satan ehl-i sûkdan her hafta haftalık deyü birkaç akçesin alur. Bakkal ve aşçı ve etmekçi ve kassâb dahi rızasıyla muhtesibe kesim gibi ikişer akçe verürmiş. Fi’l-hakika bu vaz’, ehl-i sûka naks üzere satmağa rıza ve icâzetdir. Ve bir tulum peynirden bid’aten resm alub andan satdırırmış. Kadı mahkemesine verilen narhı gözetmeyüb ve eksüğin dutub cerime almağa mukayyed olmaduğı ecilden bid’atler refolunub kadîm kadîmi tilere olmak mukarrer kılındı. Narh görülmeyüb hakk-ı sükût almak min-ba’d caiz değildir.”
Yine Osmanlı Döneminde ihtisap teşkilatıyla birlikte şehirlerde yürütülen bazı hizmetler vakıf müessesesince karşılanırdı. Vakıf müessesesi, vakfın statüsü ve dokunulmazlığını şehirdeki alt yapı ve bazı sosyal hizmetleri şeri kaidelerle himaye altına alarak herhangi bir idari otoritenin veya cemaatin usulsüz müdahalelerinden ve değiştirmesinden de korurdu. Şehrin hâkimi (adli merci) bu alanda kontrolcü fonksiyonu da yüklenirdi.
Osmanlı Döneminde Konya’da da vakıfların belediye görevlerini üstlendiği görülmektedir. Vakıfların belediye görevlerini layıkıyla üstlendiklerini gösteren tarihî vesikaların başında şeriye sicilleri gelmektedir. Şehirdeki çeşitli vakıflara ait yapıların zamanla onarımı gerektiğinde vakıf mütevellileri mahkemeden onay almak zorundaydı. Bu amaçla yapılan mimari keşiflerin şeri sicillerdeki örnekleri belediyecilik konusunda canlı ve değerli bilgiler içermektedir. Ayrıca şehirdeki konutların alım-satımı için de mahkemeye başvurularak hüccet istenirdi. İşte bu yüzden Konya şeriye sicilleri dikkatlice incelenirse, Osmanlı Dönemindeki Konya şehir dokusu hakkında çok önemli bilgiler elde etmek mümkündür. Bu bilgilerden Osmanlı Devrinde şehir dokusu ve yapılaşmasının tesadüfi oluşmadığı, tersine sistematik bir şekilde hazırlanan altyapı kavramının mevcut olduğu ortaya çıkar. Konya sicil kayıtlarına göre; 1683 yılında Elhac İshak Efendi tarafından şehrin en işlek iki kapısı olan Ertaş ve At Pazarı kapıları arasına baştanbaşa kaldırım döşetilmişti. Yine aynı şekilde Konya’nın kuzeyinden Musalla yöresinden Ertaş Kapısı’na ve At Pazarı Kapısı yakınındaki Buğday Pazarı’ndan semerciler çarşısına kadar kaldırım inşa edilmişti. Diğer bir sicil kaydında ise; kaldırım konusunun şehrin başka kesimlerinde alt yapı öğesi olarak yer aldığı görülmektedir. 1672 yılında Mevlâna Zaviyesi yakınındaki Kiremitli Han’dan Şehir Irmağı’na kadar kaldırım döşetilmişti. Aynı biçimde altmış beş odası, beş kenefi (helâ) bulunan Valide Han’ın avlusuna da kaldırım döşenmişti.
Yine aynı anlayışla iki bin kişinin ihtiyacını karşılamakta olan Karamanoğlu İbrahim Bey evkafından Mahkeme Hamamı’nın pis sularının akıtılması için şehir suruna kadar künklerden oluşan bir kanalizasyon şebekesi döşetilmişti. Halkın, şehrin temizliği konusunda da bilinçli olduğu bir başka kayıtta anlaşılmaktadır. 1670 yılında At Pazarı Kapısı (bugünkü Kapu Camii’nin hemen yanı) çevresinde oturanlar mahkemeye gelerek buradaki kasapların yol üzerine atıklarını döktüklerini şikâyet etmişler ve bu durumu yasaklatıcı karar çıkartmışlardır. Ayrıca dericilikle uğraşanların yoğun bir şekilde bulunduğu şehrin debbağhanesi de günümüzdeki modern belediyecilik uygulamalarına benzer bir şekilde şehir dışında, şehrin kuzeydoğusuna düşen Kâfur Nehri’nin iki tarafına inşa edilmişti.
Ayrıca Osmanlı Döneminde düzenli bir şekilde şehirdeki eski ana tesislerde onarımlar gerçekleştirilmekteydi. Hem bu dönemde şehrin ana kimliğinin korunması açısından, hem de tarihî eserlerin günümüze kadar gelebilmelerini sağlamış olması yönünden bu onarım faaliyetleri son derece önemlidir. Bu konu ile ilgili 1672 tarihli bir sicil kaydına göre; Mevlâna Zaviyesi yakınındaki Kiremitli Han’ın bitişiğine yapılan bir dükkânın, hanın damından akan yağmur sularının yapıya zarar verdiğinin tespit edilerek, bunun önlenmesi için mimarbaşının da katıldığı teknik bir keşif yapılmış ve eski bir yapı olan bu hanın korunmasını sağlamak için “zikr olunan mescid vakfının üç dükkânının hedmine (yıkılmasına) ve Çelebi Efendi’nin kahvehanesinin saçağı altında vaki bir buçuk zira’ (yaklaşık 1,20 m) arzı olan sekinin hedmine ve şimal tarafında vaki mülkü olan dükkânın hedmine” karar verilmiştir.
XVII. yüzyılda 20.000’e ulaşan Konya nüfusunun % 25’i bulan bölümü surların dışındaydı ve özellikle kırsal kesimden gelen ve sosyo-ekonomik sorunları bulunan kesim için Konya surlarının dışında elverişli bir yerleşim alanı doğmuştu. Bu durumu canlı bir biçimde sergileyen birçok sicil kaydı bulunmaktadır. 1718 yılında, şehir dışındaki vakıf arazi üzerinde çok düşük bir yıllık zemin kirası vererek yeni konutlar inşa edenlerle ilgili bir belge konuyu çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bu şeri sicil kaydı şöyledir: “Hususu atil-beyanın mahallinde ketb ve tahrir-i ictima olunmağın savb-ı şer’i enverden me’zunen Mevlâna Muhammed Efendi İbn Mustafa Çelebi irsal olunup ol dahi zeyl-i kitabda harrara’l-esamiyi Müslimin ile mahmiye-i Konya’da Türbe-i Celaliye Vakfı’ndan olup Dolapucu Mahallesi kurbunda müceddeden bina olunan menzillere varup vakf-ı mezbur mütevellisi Bayram Çelebi iltimasıyla bi’r-rıza cümle beyninde senede vakıf tarafına her bir menzilin verilen icare-i zemini, beyan eder hurrira fi’l-yevmi’l-ışrın min cemaziyelüla li sene selasin ve mie ve elf (20 Cemaziyelevvel 1130). 34 şahıs, 11 şahit, yekün 306 Akçe”. Buna göre yeni inşa edilen 34 hanenin yıllık zemin kirası 4-10 akçe arasında değişmektedir. Bir ekmeğin 1 akçe olduğu bu dönemde bir ev için takdir edilen yıllık arsa kirası çok düşük gözükmektedir.
Konya belediye teşkilatının ilk kuruluşu 1830-39 yıllarında Âşık Şem’i* ile başlar. II. Mahmut zamanında İstanbul ziyareti dönüşü padişahın teveccühüyle ihtisap ağalığı vazifesi verilen Şem’i ölümüne kadar bu vazifeyi ifa etmiştir.
Türkiye’de Avrupa tarzında ilk belediye teşkilatının, 1854 yılında İstanbul’da kurulan Şehremaneti ile başladığı kabul edilmektedir. Türk belediye teşkilatında İstanbul ve taşra olmak üzere iki kanaldan gelişme kaydedilmiş; İstanbul’da başlayan Batılı tarzdaki beledî hizmetler, Kırım Savaşı’nın yapıldığı yıllara rastlamış, şehrin bir bölgesinde (VI. Daire) başlatılmış, daha sonra şehrin diğer bölgelerine teşmil edilmiştir. Taşradaki beledî hizmetler ise 1864 yılında çıkarılan Vilayet Nizamnamesi ile başlamıştır.
Konya belediye teşkilatı ile ilgili olarak en eski resmî bilgiler Vilayet Nizamnamesi’nden dört yıl sonraya rastlamaktadır. Nitekim bu konuda en eski tarihli bilgiler H 1285/1868 M tarihli Konya Salnamesi’nde bulunmaktadır.