Antakya,
Nufusu 298.620 kişidir (2023).Şimdiki kentin olduğu bölgede MÖ 4. yüzyılda Antigonia adlı bir başka kent vardı. Seleukos kralı I. Seleucus Antigonia´yı tamamen yıktırdı. Aynı yerde tahta geçişinin 12. yılında, MÖ 22 Mayıs 300 tarihinde törenle yeni bir kentin temelini attı. Bu kentin inşasında Antigonia´nın artık malzemesi kullanıldı, Antigonia halkı yeni kente aktarıldı ve burası Seleukos Devleti´nin merkezi oldu. Seleukos´un babasının adına izafeten "Antiokheia" adını verdiği bu yeni kent, Seleucus tarafından aynı adla kurulan 16 kentten biridir. Antakya diğerlerinden "Asi kenarındaki Antakya" veya "Defne yakınındaki Antakya" adlarıyla ayrılır.
Bilindiği kadarıyla Defne´nin (Harbiye) kuruluşu Antakya´dan öncedir. Seleukos Nikator; Defne´de güzel caddeler, tiyatro, mesire yerleri kurdu. Tapınakları ve caddeleri, başta Apollon heykeli olmak üzere heykellerle süsledi.
Aslında Defne´ye bu kadar önem verilmesinin tek sebebi, buranın sayfiye yeri oluşu değil, daha çok mitolojideki konumu (Defne kutsal efsanesi) nedeniyle buranın kutsal sayılmasıydı.
"lzgara plan" olarak tanımlanan ve Xenarius tarafından çizilen kent planında sokaklar kışın güneşi görecek, yazın ise; Asi Vadisi´nden gelen rüzgarı alacak şekilde düzenlenmiştir. Lazkiye’nin planının da aynı olması nedeniyle Antakya ve Lazkiye uzun süre "kardeş" veya ikiz kentler" olarak tanımlandı. İmparatorluğun başkenti olan Antakya, zamanla dünya çapında önemli bir ticaret ve sanayi merkezi oldu.
Kent, her biri ayrı surlarla çevrili dört mahalleden meydana geldiği için Antakya´yı "tetrapolis" (dördüz şehir) olarak nitelemiştir:
İlk iki mahalle krallığın kurucusu Seleukos I.Nikator tarafından Asi kenarında kurulmuş, birine Makedonyalılar ve Yunanlılar, öbürüne Suriyeliler yerleştirilmiş.
Ası nehri içinde bulunan üçüncü mahalle Seleukos II.Kallikinos (MÖ 246-226) tarafından kurulmuştur. Kral sarayı burada idi.
Epifania adı verilen dördüncü mahalle ise Silpius Dağı eteğinde, kente en parlak dönemi yaşatan Antiokhos IV. Epifanes (MÖ 175-164) tarafından kurulmuştur.
MÖ 195 yılında Antiokhos III. döneminde Kartacalı Anibal Antakya´yı ziyaret etti. Bu dönemde Antakya´nın bölgede ticari ve askeri yönlerden önemli bir yeri vardı. Seleucos Devletinin başkenti olmanın ayrıcalığını taşıyan kent görkemli yapılarla donatılmıştı. Antiokhos Epifanes kentte su kemeri, kent Kurulu binası, Jupiter Kapitolinus Tapınağı ve daha önceki devlet agorasından başka bir de ticaret agorası yaptırdı. O dönemde sadece Miletos ve Pergamon gibi büyük kentlerde iki agora bulunurdu. Meyve bahçeleri, muhteşem yapıları ve anıtları ile herkesi cezbeden şehirde sık sık şölenler ve olimpiyatlar düzenleniyordu. Başkentin yakınındaki Defne (Daphneia) villalarıyla, caddeleriyle çok güzel bir yazlık kentti. Kent sirk, tiyatro, han, halk hamamları, mermer caddeler, tapınaklar, çeşitli heykellerle süslenmişti. Buraya çoğunlukla hanedan mensupları ve yüksek sosyete gelirdi. MÖ 67 yılında Kilikya Valisi Markius Reks şehirde bir sirk yaptırdı.
Roma Döneminde Hatay
MÖ 64 yılında Antakya, serbest şehir statüsü ile Roma İmparatorluğu´na katıldı ve imparatorluğun Suriye Eyaletinin başkenti oldu. Bundan sonra şehri M.Ö. 47 yılında ziyaret eden Sezar´ın büyük yapılar kurulmasını sağladığını, Roma Valisi Cassius´un Partların kuşatmasına burada direndiğini, Antuvan ile Kleopatra´nın bu güzel beldede bir süre misafir kaldıklarını tarih kitaplarından öğreniyoruz.
Kaynaklara göre, Hristiyanlık Kudüs dışında ilk defa Antakya´da yayılmış, M.S. 34-36 yıllarında St. Paul, St. Barnabas ve St. Pierre Antakya sokaklarında vaaz vermişlerdir. Kur´an-ı Kerim´de Yasin Suresi´nde sözü edilen Habib Neccar olayının da Hristiyanlığın Antakya´ya gelişiyle ilgili olup bu yıllarda Antakya´da meydana geldiğine inanılmaktadır. Hz. İsa´ya inananlara "Hristiyan" adı ilk defa burada verilmiştir.
MS 1. yüzyılda Antakya, yüzölçümü ve nüfus bakımından Roma İmparatorluğu’nun üçüncü Roma, İskenderiye ve Ktepsiphon´dan sonra dünyanın 4. büyük şehriydi. Dünyada ilk defa sokak aydınlatmasının Antakya’nın ortasından geçen iki tarafı mermer sütunlu muhteşem caddede (“Herod caddesi” olarak bilinen bu cadde bugünkü Kurtuluş caddesinin bulunduğu yerde ve aynı yöndeydi.) uygulandığı kaynaklarda belirtilmektedir.
Antakya, o dönemde bölge yolları yönünden de önemliydi. Mezopotomya´da Halep üzerinden gelen yol Akdeniz; Anadolu´dan güneye giden yollar Suriye, Arabistan ve Mısır’a buradan geçiyordu. Antakya her gün binlerce kişinin uğradığı ve konakladığı bir ticaret, sanayi, ikmal ve transit yeri, bir kültür merkeziydi. Bu dönemde Antakya, büyük saraylara, köşklere, heykellere, su yollarına, hipodroma, hamamlara ve hatta kanalizasyon sistemine sahiptir.
Harbiye Çağlayanlarından Antakya’ya Su Getirilmesi
Antakya nehir kıyısında olmasına ve arkasındaki dağ eteklerinde birçok su kaynakları bulunmasına rağmen su ihtiyacını gideremiyordu. Buna çözüm olmak üzere Defne çağlayanlarından şehre su getirilmesi düşünüldü ve ilk olarak I. Seleukos su kanalları yapmak üzere mühendisler görevlendirdi, şehre su getirildi. Caesar döneminde şehrin yukarı kısımlarında oturan halkın su ihtiyacını karşılamak için su kanalları yapıldı.
Antakya’nın Deniz Kapıları: Limanlar
Antakya’nın ticaret ve kültür yaşamı çok hareketliydi. İhracat ve transit ticareti kentin başlıca gelir ve zenginlik kaynaklarından biriydi. Seleukeia limanı yapılınca deniz trafiğinin merkezlerinden biri haline geldi. Şehir için çok önemli olan limanı sellerin getirdiği kum ve çakılların doldurmasına karşı korumak için Roma döneminde 130 metrelik kısmı dağın altından geçen 1380 metre uzunluğunda, 6x7 metre genişliğinde muazzam bir kanal inşa edildi. Trajanus ve Valens zamanında burası deniz üssü olarak kullanıldı.
Özellikle MS 4. yüzyılda Asi Nehrinin büyük gemiler için ulaşıma elverişsiz hale gelmesinden sonra Seleukeia Pieria limanının önemi daha da arttı. İslamiyet’in ilk devirlerinde burası “Salukiya” adıyla anıldı. Daha sonra Asi Nehri ağzındaki liman El Mina-Süveydiye Limanı yeniden önem kazandı. Antakya Prensliğinin kurulmasıyla iyice gelişti ve Antakya’nın batıya açılan kapısı oldu.