Cumhuriyetten önce
bir köy karakteri gösteren Denizli, dar sokakları, çamurlu ve
ışıksız yolları, çoğu çıkmaz sokaklarda yer alan bahçeler
arasındaki tek katlı evleri ve "Kale içi" civarındaki
iş yerleri ile henüz gelişimini başlatamamış bir kentti. Zengin
evleri ve konakları bile iki kattan fazla değildi. Nitekim 4 Şubat
1931'de Denizli'ye gelerek bugün Etnoğrafya Müzesi olarak
kullanılan binada bir gece kalan Atatürk, o günkü Denizli'yle
ilgili olarak "Büyükçe bir köy" ifadesini kullanmakla
Denizli'nin mahrumiyetini vurgulamıştır.
Şehirde
belediye hizmetleri çok yetersizdi, Yolun olmadığı yerde en iyi
araç at ve eşekle bunların çektiği çardaklı araba ve
faytonlardı.
Denizli, bu kendine
özgü ticari, kültürel ve toplumsal yapısıyla bir kapalı
ekonomi gösteriyor, atılım ve gelişimin başlayabilmesi için
1950'li yılların gelmesi gerekiyordu.
Yeni
yeni okulların açılmasıyla gelişen kültür hayatının yanında
fabrikaların açılması ve duyulan işçi ihtiyacı ile il merkezi,
özellikle 1950 yılından sonra hızlı bir tempo ile büyümeye
başlamıştır. Bu hızlı gelişmenin ortaya çıkardığı yeni
yeni sorunlara karşı hazırlıksız olunması, hizmetlere
ulaşabilmede güçlükler yaratmıştır. İmarlı gelişme, altyapı
ve benzeri hizmetler bunların başında gelmektedir.
Bugün
Denizli'nin gelişimi, teknolojik ilerlemelerden de yararlanılarak
daha planlı ve proğramlı bir imarlaşma yoluna girmiş
bulunuyor.
1976 yılında meydana
gelen deprem, birçok binayı oturulamaz hale getirince ya da
yıkınca, bu afetin ardından geniş yollar açılmış, hızlı bir
yapılaşma başlamış ve bugün Denizli, Ege Bölgesinde İzmir'den
sonra ikinci büyük kent konumuna gelmiştir.
Bugün
Denizli, eğitim kurumlarıyla, sanayi, tarım, turizm gibi iş
kollarındaki örnek ilerlemeleriyle ve modernleşerek büyüyen
yerleşim alanlarıyla Atatürk'ün görmeyi arzuladığı şehir
kimliğine kavuşmuştur.