Dr. Mithat DİREK
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü – Konya
Tarım, diğer sektörlerin aksine canlı ürünlerin üretildiği bir sektördür. Bu bakımdan üretilen ürünler zaman içinde doğru muhafaza ve koruma önlemleri alınmaz ise bozulur. Diğer bir deyişle tarımsal kökenli ürünlerin bir defa hasat edilmelerine karşı, yılboyu tüketilmesi söz konusudur.
Dünyada son 2 yıldır meydana gelen Çin kaynaklı virüsün en çok tartıştırdığı konu insanların virüsten korunabilmesinin yanında beslenmenin sürdürülebilirliği olmuştur.
Böyle bir ortamda 2022 yılı tarımsal emtialar ve tarımsal girdiler bakımından nasıl bir yıl olacaktır? Öncelikle geçen yıl öngördüğüm düşüncemi yine tekrarlamak istiyorum. Ülkeler giderek içe kapanacak ve tarım ürünleri ticareti zorlaşacaktır.
Zira ülkeler önce benim ülkem düşüncesiyle ürünlerin ihracatına kısıtlamalar getireceklerdir. Bunu tahıllar dış ticaretinde ve tarımsal girdilerde özellikle kimyasal gübrelerin temininde görebiliyoruz
İşte tamda bu sebeple tarımsal sürdürülebilirlik tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük önem taşımaktadır
Bu bakımdan Türkiye eski günlerinde olduğu gibi kendi kendine yetebilecek bir ülke konumuna gelecektir. Zaten birçok üründe özellikle yaş meyve sebze ile tahıllar, baklagiller gurubunda kendi kendine yetebilmektedir. Her ne kadar hayvansal ürünlerden özellikle et arzı konusunda sıkıntılar yaşansa da bunun sorun olmaktan çıkacağını arzın azalmasına karşılık fiyatın artarak dengeye geleceğini düşünüyorum. Bir ülkenin refahı ağaca benzetilebilir. Ağacın kökleri tarım, dalları sanayi, yaprakları ticaret, gövdesi de nüfustur.
Çiftçileri tarımsal faaliyetler içinde tutmak için ne yapılmalıdır? Bu sorunun çözümünü çiftçilerimize sunduğumuzda ülkenin ihtiyacı olan tarımsal ürünlerin üretilmesi sorun olmaktan çıkar.
Selçuklu mirası kadim bir şehirden, günümüzün modern bir şehrine geçişte tıpkı Rostow’ un kalkınma süreçlerindeki modelde olduğu gibi şehir olgunluk sürecini yaşamaktadır. Bu süreçte bütün kesimlerde modern teknolojinin uygulanmaya başladığı, artan gelirin yeni yatırımlarda kullanıldığı, dış ticaretin geliştiği, her malın üretilebildiği, kalkıştaki öncü sektörlerin sayısının arttığı, ihracatta sanayi mallarının ağırlık kazandığı, tarımsal işgücü oranının azaldığı bu dönemin önemli göstergeleridir. Ekonomi bu aşamada uluslararası ekonomideki yerini almıştır. İthal ve ihraç imkanları artmaktadır. Arzu edilen üretimi gerçekleştirecek girişim ve yetenekler bu dönemde kendini hissettirmektedir. Olgunluk döneminde; şehir nüfusunun büyümesi, beyaz yakalıların oranında artış, endüstriyel liderliğin, girişimcilikten yöneticiliğe kayması gibi toplumsal yapıdaki değişimlerin, endüstriyel değişimlere eşlik etmesi önemli göstergelerdir . Şehrin bu gelişim trendine bundan sonra eklenecek en önemli unsurun yukarıda da işaret edildiği gibi yönetim süreçlerinin gelişmesi olmalıdır. Bunun sonucunda şehir ancak kitle tüketim aşaması olan refah toplumunun son aşamasına geçebilir. Yönetim süreçlerinin doğru yönetilip, yönetilmediğine bakıldığında ise doğru işe doğru kişilerin yerleştirilmesi olgusunun ön plana çıktığı görülür. Pek çok alanda bunun gerçekleştiğini söylemek mümkündür ancak bazı alanlarda ya da kritik görevlerde bu ilkelere uyulamadığını üzülerek söylemek gerekir. Bu nedenle öncelik kişiye göre iş sürecinin, işe göre kişi sürecine geçişi olmalıdır. Böylece tarım toplumundan refah toplumuna geçiş sağlanır. Her ne kadar refah toplumunun tarımdan kopuk bir anlam çağrıştırıyor gibi görünmesine karşılık, bu tarımdan kopuk bir sanayileşme anlamı taşımamaktadır. Bugün gelişmiş tabir edilen sanayileşmiş ülkelerde en gelişmiş teknolojiler tarımsal faaliyetlerde uygulanmakta, o ülkelerin tarımı da gelişmiş ülkeler statüsünde bulunmaktadır. Öyleyse ne yapmak gerekir, Konya bir sanayi şehri midir? yoksa tarım şehri mi? Buna karar vermek elbette yöneticilerin görevidir. Konya eskiden olduğu gibi bugün de bir bilim şehridir. Bilim, şehrin hem sanayisine hem de tarımına katkı yapacak, şehri yaşam düzeyi, ekonominin rekabet yeteneği, kişi başına gelirin ve ekonomik özgürlüğün geliştiği bir yapıya döndürecektir. Bu amaçla şehrin değerlerine sahip çıkılmalı, yardımlaşma ve millileşme boyutu ile yoluna devam etmelidir. Bugün yaşadığımız virüs salgını sonrası kendi ayakları üzerinde durabilecek, diğer bir deyişle kendine yetebilecek şehirler ayakta kalacak, diğerleri ise yıpranacak ve gerileyecektir. Konya, bu nedenle kaynaklarını kullanmada daha titiz ve dikkatli davranmalı, hoyratça kullanmaya son vermelidir. Şehrin muhtaç olduğu güç kendi içindedir. Bunun dış etkilerle değiştirilmesi ya da değiştirilmesi yönünde yapılan telkinler doğru değildir. Ekonomik zenginliğin temel dinamiği insan sermayesidir. İnsan sermayesinin gelişmesi yönünde yapılacak çalışmalar, şehri eskiden olduğu gibi bir bilim, kültür ve sanat şehri şekline dönüştürecek ve refah düzeyini geliştirecektir.