Tarım insanlığın ilk yaratılışından başlayıp modern dünyanın da vazgeçemediği önemsediği stratejik bir alandır. Uluslararası gelişmişlik yarışının başlaması ile kalkınma kavramının literatürlerde öne çıkması; ekonomik kalkınmanın yıldızını parlatırken tarım sektörünün önemini azaltmıştır. Tarıma uygun politikaların geliştirilmesinin yavaşlaması ve daha çok sanayiye önem verilmesi bir bakıma ekonomik kalkınmanın az gelişmiş ülkelerde başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır. Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde gelişme sürecinin ilk evrelerinde ekonominin en önemli sektörü konumundadır. Bu çalışmanın amacı, ekonomik kalkınmada tarımın rolü ve önemini araştırmak ve Türkiye üzerine bir değerlendirme yapmaktır. Tarım sektörü, sahip olduğu özellikleri ve içeriği ile karmaşık bir yapıya sahiptir. Tarımın hava koşullarına ve toprağa bağlılığı onun süreklilik arz etmemesine, istikrarlı bir yapıda seyretmemesine; bu nedenle de ekonomistler tarafından geri planda tutularak, sektörün gelişim evresinde bir takım aksaklıkların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Ekonomistlerin sanayi ve hizmet sektörlerini destekleyici yaklaşımları, yatırımcıların da ‘’tarım sektöründeki belirsizlik ve risklerin fazlalığı’’ konusundaki endişelerini arttırmış; böylelikle gelişmenin ilk ayağının tarımsal faaliyetleri azaltmak olduğu yönünde yanlış bir düşünce gelişmiştir. Tarımsal politikaların göz ardı edilmesinde etkili olan bu olumsuz düşünce, reel tarımsal ürün fiyatlarını düşürerek tarımsal faaliyette bulunanların refah seviyesini azaltmış, neticesinde de verimlilik konusunda ciddi sıkıntıların yaşanmasına kaynak teşkil etmiştir. Değerlendirilmelerin tek bir yönde ilerlemesi tarımın ekonomik kalkınmadaki rolünün de eksik tanımlamalarla devam etmesine yol açmıştır. Oysa ki ekonomik kalkınmadaki tarım; birçok açıdan avantajlı bir görünüme sahiptir. Tarımın ekonomik kalkınmadaki rolünün ne olacağı konusunda açıklamalar yapılmadan önce, bazı kavramların da anlaşılır şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce tarım; düzenli bir faaliyeti gerekli kılmaktadır. Düzenli bir faaliyet, ‘’yaşamsal, yaşama ait olan etkinlik ‘’ olarak nitelendirilmektedir. Bu, aynı zamanda üretimi, devamlılığı, verimliliği ve pazarlamayı da içine alan bir döngüdür. Ekonomik kalkınma; ekonomik göstergeleri incelerken sosyal, siyasal, psikolojik ve uluslararası faktörleri de içine alan bütüncül, dinamik bir yapıyı ifade etmektedir. Bu bütünlük içerisinde tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin de birbirlerine yardım eder niteliğe kavuşturulması da önemli bir aşamayı oluşturmaktadır. Çünkü tarımın ekonomik kalkınmaya katkıları bu bütünleşme aşamasında daha net görülebilmektedir. Tarımsal yapılanmanın ekonomik kalkınmadaki yerine değinen Rostow’a göre de toplumsal yapılanmanın ilk aşamasında tarım öncelikli bir konuma sahiptir. Ona göre geleneksel toplumda insanların temel faaliyetleri tarımsal faaliyetlerdir ve tarımsal alanda sağlanan istikrar ile diğer aşamalara geçiş kolaylaşabilir. Fakat ona göre kalkınma aşamalarının kitle tüketim aşamasına gelmesi ile tarımın sektörel payı daha az seviyelere indirilmelidir Kalkınma konusunda çalışan iktisatçıların tarım sektörünü de kapsayan açıklamaları aslında sürecin ilk ayağının tarım ve toprak olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Rodan’ a göre de kalkınma için gerekli atmosfer ancak asgari bir hız ve miktarda gerçekleştirilecek yatırımlar aracılığıyla ortaya çıkacaktır. ‘Büyük itiş’ olarak adlandırdığı bu sürecin kalkınmanın önündeki ekonomik engelleri kaldıracağını ileri sürerek aslında sanayinin hammadde ihtiyacının sağlanıp, çeşitliliğinin arttırılmasında da etken olan tarım sektörünü vurgulamaktadır Tarımın ekonomik kalkınmaya katkısı çeşitli yönlerden önemli bir süreci kapsamaktadır. Uygulanan politikaların, sanayiye yönelik teşvik çalışmalarını destekler nitelikte olması kalkınma sürecinde tarım sektöründeki aksaklıkların fark edilememesine yol açmaktadır. Oysa gelişme süreci tüm sektörlerin koordine edilip uyumlu bir şekilde çalışabilmesi ve bu sektörlere uygun işgücünün verimli olarak kullandırılabilmesi ile gerçekleşebilmektedir. Kalkınma kuramlarının da hep teknoloji ve sanayi üzerinden azgelişmiş ülkeleri değerlendirmesi yıllardır süregelen yanlış anlaşılmanın eksik yönünü de oluşturmaktadır. Tarım bir ülkenin ana kaynağıdır. Hem gelir kaynağı olarak hem de gıda ihtiyaçlarını uygun şekilde karşılaması bakımından diğer sektörlere oranla gelişme sürecinde desteklenmesi gereken ilk faaliyettir. Bir ülke sağladığı hammaddeleri ve bunu ucuz halde tamamlayabilmesi ile sanayisini geliştirebilir ve pazarlayabilir. Bu açıdan ekonomik kalkınma sürecinde tarımın ikinci planda değerlendirilmesi kalkınma sürecini sekteye uğratan bir yaklaşım sergilememize neden olur.
Kalkınma Sürecinde Tarımın Yeri
Kalkınma, bir sermaye birikimi sürecidir. Ülke nüfusunun bir bölümünün sermaye birikimi işlerinde çalışabilmesi için, bunların cari tüketim gereksinimlerinin nüfusun geri kalan kısmı tarafından karşılanması gerekir.
Geri kalmış ülkelerde, tüketim mallarının en önemli bölümünü, gıda maddeleri oluşturduğundan tarım sektörünün, kalkınmada özel bir önemi ve rolü bulunmaktadır.
Gerçekten, insanlar ancak tüketmek zorunda oldukları gıda maddeleri, başkaları tarafından üretildiği ölçüde, yatırım işlerinde çalışabilirler.
Bu olanak da tarım sektöründe, adam başına verimin arttırılması ile sağlanabilir.
Örneğin, tarım sektöründe çalışan bir kişi, üretimi ile kendisinden başka, bir kişiyi daha besleyecek kadar üretim yapabiliyorsa, o ülkede nüfusun yarısı tarım dışı sektörlerde ve bu arada yatırım işlerinde çalışabilecek demektir.
Dolayısıyla, sermaye birikiminin en önemli kaynağının, tarımsal ve verim artışı daha doğrusu bunun sağladığı tarımsal artık olduğu söylenebilir.
Tarım sektörünün, iktisadi kalkınmadaki diğer fonksiyonları da şöyle sıralanabilir;
1) Sanayi sektörü, üretimde bulunabilmek için hammaddeye gereksinim duyacaktır. Kalkınma süreci içinde, giderek artacak olan bu gereksinimi, karşılayacak olan sektör önemli ölçüde tarım sektörüdür.
2) Azgelişmiş ekonomilerde ihracat ürünleri geniş ölçüde gıda maddeleri ile hammaddelerden oluşmaktadır. Dolayısıyla yatırım malları ithalatı için gerekli döviz gereksiniminin kaynağını, özellikle başlangıçta, tarım sektörü oluşturacaktır.
3) Ekonomik kalkınma, bir açıdan fabrikalarda işçi çalıştırmak demektir. Dolayısıyla sanayileşmeye paralel olarak, gelişen sektörlere işgücü sağlamak önemli bir sorundur.
Sanayi sektörünün işgücü kaynağını da yine tarım sektörü oluşturacaktır. Bunun için yukarıda da belirttiğimiz gibi, tarım sektöründe, verimliliğin arttırılması gerekmektedir.
4) Az gelişmiş ekonomilerde, toplam tasarrufların azlığı kadar mevcut tasarrufların yatırımlara gitmeyişi de önemlidir.
Bunun önemli bir nedeni, talep darlığıdır. Tarım sektörünün geliştirilmesi halinde, bu sektörde, sanayi ürünlerine karşı bir talep yaratılarak sanayi yatırımlarının arttırılması sağlanabilecektir.
5) Geri kalmış ülkelerde, başlangıçta mevcut tek önemli sektör tarım sektörüdür.
Tarım dışı sektörler, tarihi siyasi, ekonomik ve sosyolojik nedenlerle gelişememişlerdir.
Ekonomik kalkınma, finansmansız gerçekleştiremeyeceğine göre, bu ekonomilerde tarım sektörü, iktisadi kalkınmayı, finanse etmek zorundadır.
Ekonomik kalkınma; bu nedenle de önemli ölçüde tarım sektöründe, prodüktivitenin arttırılmasına ve gelir düzeyinin yükseltilmesine bağlıdır.
Özellikle belirtmek gerekirse, kalkınma süreci, bir anlamda tarım sektöründen sanayi sektörüne kaynak aktarma sürecidir.
Başka bir deyişle, sermaye birikiminin temel kaynağı, tarım sektöründe yaratılan artık değerdir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin kalkınmasında rol oynayan tarım sektörünün önemi, küreselleşen ekonomik sistem, artan rekabet ortamları ve hızla değişen pazar şartlarının da etkisiyle giderek artmaktadır. Tarım sektörü, ülke nüfusunun beslenmesi, milli gelire ve istihdama katkısı, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması, sanayiye sermaye aktarması ve İhracata doğrudan ve dolaylı katkıda bulunarak Türkiye ekonomisindeki önemini korumaktadır. Tarım, ekonomik faaliyetlerinin yanı sıra sosyal, bölgesel, kültürel, ekolojik ve siyasal faaliyet olarak da büyük önem taşımaktadır. Tarım sektörünü diğer sektörlerden ayıran azalan verimler kanunu, gelir esnekliğinin düşüklüğü ve fiyatların belirsizliği nedeniyle her ülke farklı tarım politikaları uygulamaktadır. Bu politikaların amacı; Erişilebilir ve sürdürülebilir tarımsal ürün arzını sağlamak, ulusal ve uluslararası alanda rekabet gücü yüksek tarım sektörü oluşturmak, uluslararası standartları gözeterek, üretimden tüketime kadar doğal kaynakların ve insan sağlığının korunması amacıyla gıda ve yem güvenilirliğini sağlamak, kırsal ekonomiyi geliştirmek, su ürünlerini ve kaynaklarını korumaktır. Ayrıca tarımsal üretimde kalite ve verimliliği artırmaya yönelik Araştırma-Geliştirme çalışmaları yürütmek, kurumsal kapasiteyi geliştirmek amacıyla yenilikçi politikalar belirlemek, uygulamak, izlemek ve değerlendirmek tarım politikalarının temelini oluşturmuştur.